Gece Denizden Korkar misin ?
222

Merhaba sevgili okur,

Yazı yazmayı, buna zaman ayırmayı severim. Sıklıkla kısa notlar tutarım; ancak buraya biraz daha fazla anı, biraz daha fazla duygu, biraz daha fazla yeni bir gözlem, biraz daha fazla zaman bulabilmek düşündüğüm kadar kolay olmamış. Elbette istikrarlı ve daha sık şekilde yazılar çıkarmayı hayal ediyorum. Ancak sanırım küçük hedeflerle başlamak ve kendini kısıtlamamak, yoğun geçen hayatın yanında benim için daha doğru olacak. Bu arada, tatlı ısrarlar yapan ve "bu hafta nerede yazın?" diye soran canım okurlarıma da müteşekkirim. İyi ki varlar... Bazen büyük bir adım atmak yerine, küçük ama sık adımlar atmak daha doğru olabilir. Bu, zaman alsa da kazanımları daha büyük olabilir. Geç de olsa varılan noktada, her adım attığında kendine duyduğun güven, hedefe biraz daha yaklaşmak ve bu başarı duygusunu tatmak, elinde tecrübelerle vardığını kazandırabilir. Eğer siz de bu konuda zorlanıyorsanız veya bakış açınızı değiştirme arayışındaysanız, şu anda okuduğum James Clear'in "Atomik Alışkanlıklar" adlı kitabını ve ardından Mel Robbins'ın "5 Saniye Kuralı" adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.

Bu hafta, bir süredir düşündüğüm ve bir arkadaşımla da konuştuğum bir duyguyu paylaşmak istedim. Kuzey yarıküremizde yazın gelmesiyle birlikte, denizin kokusunu, dalgasını, çarşaf görüntüsünü, rengini özlemeye başladık. Denizle ilgili kurduğum tüm düşler gündüze aitti. Peki, ya gece? Gece denize girmek, yaklaşmak neden bana, birçoğumuza korku veriyor diye düşündüm. Aslında bu, ben de oluşan bir duygu iken çoğunluğun da bu duyguyu hissedebileceğini, bu konuda yalnız olmadığımı hissetmek için böyle bir varsayım kurdum.

Gecenin sessizliği, dalgaların hışırtısı eşliğinde, ay ışığının denize vurduğu bir sahilde kendimi hayal ettim önce. Denizin; büyüklüğü, sonsuzluğu ve gizemli derinlikleriyle dikkatimi çekmesine rağmen bu hem çekici hem de korkutucu güçle irkildim. Sonra, denizin karanlık sularına tereddüt ederek adım attığımı hissettim. Her defasında, içimde bir yerlerde uyuyan bir korku beni geri çekmeye başladı. Ancak, cesaretimi toplayıp devam ettim. İlk temas, suyun serinliğiyle bedene yayılıyordu, kalp hızım giderek artmaya başlamıştı. Denizin bilinmezliği, önce güvensizlik ve kontrol kaybı hissi uyandırdı. Bilmediğim ve kontrol edemediğim bir ortama adım atarken hissetmek, bu bilinmezliğin bana neler getireceğini düşünmek, karanlıkta nelerle karşılaşacağım, bu belirsizlik duygusu, korkularımı hızla tetiklemeye başlamıştı. Daha denizin başında, içsel bir çıkmazın tam ortasında olduğumu fark ettim. Diğer yandan ise, denizin sonsuzluğu, aynı zamanda korkuturken büyülemişti beni. Korkularla yüzleşmek belki de bir korku olmadığını anlamak için çıkılmıştı bu yolculuğa... Deniz, bir yandan da bana kendi sınırlarımı, kırılganlığımı, denizin karşısında kendi küçüklüğümüzü, güçsüzlüğümüzü fark ettiriyordu. Bu durum, zaman zaman egomun sarsılmasını, zaman zaman da iç dünyamızdaki derinliklere bir yolculuğa çıkmamı istetiyordu. Bu sonsuzluk ve geçicilik sembolüyle, kendi varoluşumla yüzleşmeye, hayatın ne kadar hızlı geçtiğine, bir sonun, bir başlangıcın her zaman var olduğunu düşündürürken, kaygılandırıyor, korkutuyor ama bazen de heyecan uyandırıyordu. Denizin dalgaları arasında, hayatın gizemli dansını izlerken, denizin sınırsızlığına teslim olmak, korkuları kabullenmek ve onlara sarılmak, dalgaların ritmiyle birlikte sıcak bir huzur getirmeye başladı. Korku, bir anda bu içsel gücü keşfetme fırsatına, özgür hissetme duygusuna dönüştü. Nietzche veya Albert Camus'ün dediği gibi "Gece denize sırrını anlatır, deniz herkese sırdaş olur" ve ''Gece deniz, karanlıkla dost olmak, kendi korkularımızı yenmektir" şeklinde tanımlarken, Rumi "gecenin, deniz kucağında uyuyan içimizdeki bir bilgelik olduğuna", Jules Verne ise ,"denizin, geceyle birlikte yıldızları kucaklayıp, hayallere açılan kapıları araladığına" değinmiş. Onlar da denize, geceye kafa yormuşlar, hem de daha derinlerden bir yerde... Denize yüklenen bu metaforik anlam, denizin bizim iç dünyamızın bir aynası olduğunu, kendi iç yolculuğumuza çıkmanın, korku diye anlamlandırdığımızla yüzleşmemizi, kişisel gelişimimizi, derin düşüncelerde denizin getirdiği sakinliği ve dengeyi bulmanın değerini düşündürdü. Karanlıkta denizden çıkarken, bu cesareti göstermiş olmanın gururu, yüzleştiğimiz duyguların bizi daha ileri götürdüğünü görmek, anlamak... gece denize girmekten korkmak yerine, onu keşfetmek, emek ve çaba göstermek, denizin büyüleyici derinliklerini, hayata dair bilinmezlikleri dengeli bir şekilde karşılamak, denizin gece kazandırdığı bu içsel zafer belki de sadece yeni bir başlangıçtı...
Bu yazıyı yazarken, arka planda açtığım denizle ilgili şarkılardan, Göksel'in "Denize Bıraksam" adlı parçasını keyifle dinlemenizi öneririm... Denizin günün her anında serinlik, esenlik bazen dinginlik bazen neşe getirmesini ve hep aranan ne ve nasıl olduğunu anlamanın çok da kolay olmadığı içindeki mutluluğu bulmasına bir yol olmasını diliyorum.

br

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

narin

Puan Durumu

Takım OM G M P
1 FB  Fenerbahçe 4 3 0 10
2 GS  Galatasaray 3 3 0 9
3 BJK  Beşiktaş 3 3 0 9
4 EYP  Eyüpspor 4 2 0 8
5 İBFK  Başakşehir 3 2 0 7

Reklam

s

Bolu Nöbetçi Eczaneler

boluspor 2
boluspor 4

E-Bülten Aboneliği