ATATÜRK VE SPOR
Yüzmeden güreşe, bilardodan kürek çekmeye, binicilikten futbola birçok spor ile yakından ilgili olan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, spora ve sporcuya verdiği değerle dünya liderleri arasında her zaman önemli bir yere sahip oldu. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 86. yıl dönümü anısına istinaden Atatürk’ün spor hakkında görüşleri ve yaptıkları her ne kadar kitaplara sığmayacak boyutta olsa da onun her konuda olduğu gibi spor konusunda da çağdaş düşüncelerini buraya aktarmakta eksik kalacağım.
Çanakkale Savaşı sırasında, ileri hatlarda keşif görevine çıkan bir Türk askeri, yakaladığı bir İngiliz askerini gırtlağından tutup M. Kemal Paşa’nın karşısına getirmişti. Kumandan, İngiliz askerine memleketinden kalkıp buralara kadar niçin geldiğini sordu. “Spor için” cevabını aldı. Sonra İngiliz askerine bizim neferi nasıl buldun? diye sordu. İngiliz askeri “Spor bilmiyor” oldu.
“Bizim nefere döndüm, işitiyor musun senin için spor bilmiyor dedi. Bizimki kısaca, huzurunuza getirdim efendim cevabını verdi. Benden, spor nedir diye sorarlarsa vereceğim cevap şudur:
Spor, vatan ve milletin yüksek menfaatlerine tecavüz edenleri gırtlağından yakalayıp memleket ve millet hadimlerinin huzuruna getirebilmek kabiliyeti maddiyesi ve maneviyesidir.”
Atatürk ve Spor Politikası
Spor alanında yapılan çalışmaları Türk inkılâp hareketinin önemli unsurlarından biri olarak gören Atatürk, bu inkılâbın millete mâl edilerek, milletin ilgi ve desteği ile yapılmasından ve yürütülmesinden yana olmuştur. Bu nedenle Türk kültürünü çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda spor alanında da çağı yakalamak ve çağdaş insanlık ailesi içinde yer almak Türkiye Cumhuriyeti’nin esaslı hedeflerinden birini teşkil etmiştir. Atatürk’e göre, spor alanında elde edilecek başarılar sadece sporcuların, kulüplerin ya da bunları destekleyen devletin değil; esasen bütün milletin başarısının bir göstergesi olacaktır. Atatürk spor faaliyetlerini bir milletin gelişmişlik düzeyine, medenî kabiliyetine ve inşa ettiği medeniyetinin yüksekliğine işaret eden unsurlardan biri olarak görmüştür. Bu anlamda Türk sporculuğunun layık olduğu yeri en kısa zamanda alacağına dair inancını çeşitli vesilelerle vurgulamıştır. Bunun için gerekli olan sportif faaliyetlerin sıhhî, sosyal ve medenî unsurlarla bir bütün oluşturduğunu belirtmiş, bunların hayata geçirilebilmesi için de gereken tedbirlerin alınması konusunda ilgili ve yetkililerin dikkatini çekmiştir. Bu bağlamda Atatürk yiğitlik, mertlik, alçakgönüllülük duygularını içinde barındıran güreş; çeviklik ve atikliğin sergilendiği binicilik ve cirit ile beceriyi, kabiliyeti ve hâkimiyeti temsil eden okçuluk gibi Türk ata sporlarına özel bir önem vermiştir. Bunların yaşanarak, yaşatılarak devam ettirilmesine ve Türk sporcularının bu sporlardaki kabiliyetlerini ulusal ve uluslararası alanda sergilemelerine ayrı bir özen göstermiştir. Atatürk dönemi spor politikası incelendiğinde, onun konuya bugünkü manâda baktığı, ancak o günün imkan ve şartları ile ülke yönetimi doğrultusunda olaya devletçi bir yaklaşım gösterdiği anlaşılmaktadır.
Büyük Atatürk'ün ölümünü takip eden günlerde, o zamanlar yalnız Avrupa'nın değil, dünyanın en güçlü günlük spor gazetesi olan ve Fransa'da yayınlanan "L'Auto", yayınladığı geniş bir makalede Atatürk'ün spora verdiği büyük önemi uzun uzun överken şu satırlara da yer verdi: "Dünyada ilk defa beden eğitimini mecburi kılan devlet adamı o oldu. Yalnız kağıt üzerinde ve nutuklarda değil, bunu bilfiil yerine getirdi. Stadyumlar ve çeşitli spor merkezleri tesis ettirdi. Halkevlerinin spor kollarını bizzat mürakabe etti ve milletin mukadderatına hakim olduğu günden itibaren Türkiye'de spor, gittikçe artan bir önem ve değer kazandı..."
1 Haziran 1923’te Atatürk’ün emriyle kurulan kulüp Muhafızgücü’dür. Futbol, atletizm, binicilik,bisiklet, polo gibi spor dallarında büyük varlık gösteren Muhafızgücü pek çok şampiyonluklar kazandı.
Atatürk’ün spor faaliyetlerine ilgi ve desteğiyle bütün dünyada aldığı öneme binaen havacılık sporuna da önem verilmesi konusunda Türk Hükûmeti’nin üzerine düşen görevi yapması hususunu göz ardı etmemiştir. Kürek çekme, yüzme, yelken kullanma gibi denizcilik faaliyetlerinin geliştirilmesi için Bahriye Vekâleti tarafından düzenlenen “Bahriye Spor Teşkilatına Ait Talimâtnâme” 4 Kasım 1925 tarihi itibariyle Atatürk’ün başkanlığındaki Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Atatürk’ün özel ilgi duyduğu spor dallarından biri de okçuluk olmuştur. Ateşli silahların icadı ile önemi yitiren ve Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminde spor faaliyeti olarak da çok rağbet görmeyen okçuluk Atatürk’ün konuya el atmasıyla çağdaş anlamda hızlı bir gelişim göstermiştir. Atatürk millî spor olarak addettiği okçuluğun “canlandırılması, inkişâfı ve eski şöhretine yeniden sahip olabilmesi” amacıyla çalışmalara başlanması yönünde ilgililere talimat vermiştir. Atletizm, basketbol, voleybol, hentbol, eskrim, söz konusu dönem itibariyle dünyada ve Türkiye’de cazibesi her geçen gün artan spor dallarından biri olan tenis, Anadolu coğrafyası için son derece elverişli spor dalları arasında yer alan kayak, kamp ve dağ sporları Cumhuriyet’in ilk yılları itibariyle kısıtlı imkânlara rağmen yürütülmüş ve Türk halkı tarafından tutulan ve sevilen spor dalları arasında yer almıştır. Bu nedenle bahsi geçen spor dallarında da teşkilatlanma hızlı ve etkili olmuştur. Böylece Atatürk’ün spor konusunda başlattığı inkılâp hareketi kısa sürede semerelerini vermeye başlamış, Türkiye’de 1923 yılı itibariyle 13 spor mıntıkası, 14 tescilli spor kulübü ve 827 lisanslı sporcu bulunmakta iken 1938 yılı itibariyle spor faaliyetinde bulunan mıntıka sayısı 63’e, resmen teşekkül etmiş kulüp sayısı 442’ye ve lisanslı sporcu sayısı 27.631’e çıkmıştır. Yine bu süreç içinde Türk sporcuları uluslararası müsabakalarda birçok madalya kazanmak suretiyle önemli başarılara imza atmışlardır. Atatürk döneminde Türk sporunun gelişmesi için Türkiye İdman Cemiyeti İttifakı ve Türk Spor Kurumuna Devlet olanakların elverdiği oranda çaba göstermiştir. 1926 yılında 40 bin TL para yardımı 1938 yılına gelindiğinde 239 bin TL’yi bulmuştur.
Atatürk ve Spor Hakkında sözleri
*Açık ve kati olarak söylemeliyim ki, sporda başarılı olabilmek için her türlü yardımdan ziyade, bütün milletçe sporun mahiyeti ve değerinin anlaşılmış olması ve ona kalpten muhabbet ve onu vatani bir vazife telakki eylemek lazımdır.
* Türk milleti anadan doğma sportmendir. Henüz yürümeye başlayan köy çocuklarını bile harman yerlerinde güreşirlerken görürsünüz” yine Atatürk’ün Çankaya’da verilen bir sofra sohbeti sırasında Türk Milletinin sporculuğunu izah ederken, “Benim en çok sevdiğim spor; serbest güreştir” diyerek şöyle devam etmiştir: “ Hangi Türk neferini, köylüsünü isterseniz soyup meydana çıkarınız. Dik omuzla, iyi kusursuz teşekkül etmiş adaleleri, keskin yüz çizgileri, yanık tatlı renkleri, kafa yapıları, insanın ruhuna itimat ve neşe veren bir eser olarak canlanır. Spor, yalnız beden iktidarının bir üstünlüğü sayılmamalı. İdrak ve zekâ, ahlâkta bu işe yardım eder. Zekâ ve anlayışı (ihatası) kısa olan kuvvetliler; zekâ ihatası yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zam anda ahlâklısını severim.
Atatürk’ün İlgilendiği Spor Dalları
Atatürk’ün bilfiil yaptığı üç spor vardır. Askerlik hayatında başladığı ve ömrünün son yıllarına kadar fırsat buldukça sürdürdüğü binicilik, İstanbul’da geçirdiği yaz tatillerinde devamlı olarak uğraştığı yüzme ve kürek sporları. Atatürk güreşi çok severdi. Kendisi arkadaşlarıyla ve bilhassa Nuri Conker’le güreşmeyi âdet edinmişti. Fakat asıl heyecan ve zevk duyduğu şey, muhafazasındaki nöbet bekleyen erleri salona çağırarak, onları boylarına (sıkletlerine) göre güreş yaptırması idi. Bu güreşler bazen saatlerce sürer, Atatürk, ya hakemlik yapar veya teşvik edici sözlerle dikkat dolu gözlerini güreşenlerden ayırmazdı. Çoban Mehmet’in Atatürk hakkındaki şu sözleri ilginçtir: “ Atatürk güreşten çok iyi anlardı. Buna, bizlere huzurunda yaptırdığı güreşlerden çok şahit olmuşumdur. Biz güreşirken, yaptığımız hataları veya iyi hareketleri anında sezer, bize ihtarda bulunur veya takdirlerini bildiren sözler söylerdi. Onun iltifatlarına nail olmak, bizler için sevinç ve gururların en büyüğü olurdu.
Atatürk ve Sporcular
Spor faaliyetlerinde başarılı olmanın yolunun sporcuları takdir, taltif ve teşvik etmekten geçtiğine inanan Atatürk, onlara bir devlet adamı sıfatıyla gereken önemi ve değeri vermiştir. Söz konusu dönem itibariyle uluslararası müsabakalarda başarı kazanmış birçok sporcu bizzat Atatürk tarafından övülmüş ve ödüllendirilmiştir.
Bisiklet sporcusu Talat Tunçalp ile
Bisiklet sporunda Türkiye Şampiyonu olarak 1936’daki Berlin Olimpiyatları’na iştirak eden ve burada ilk sekize girme başarısı göstererek adını Olimpiyat Şeref Kütüğü’ne yazdıran genç bisikletçi Talat (Tunçalp) Bey’e de “evlâdım” şeklinde hitap ederek sporculukla ilgili birtakım nasihatlerde bulunması, Atatürk’ün sporun hangi dalında olursa olsun azim ve başarı gösteren bütün sporculara eşit mesafede ve ilgili olduğunun önemli bir göstergesini oluşturmaktadır.
Güreşçi Çoban Mehmet İle
Güreşçilerin İtalya’yı yendiğini haber alan Atatürk, çok sevinir ve bütün güreşçi ve idarecileri Florya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne davet eder.
Atatürk, Çoban Mehmet’e “Sen herkesi kolayca yeniyorsun Mehmet ” diyerek şaka ile bir el ense çeker. Boş bulunan Çoban sendeleyince de; “Anladım sen böyle yumuşak duracaksın. Kendini kuvvetsiz gösterip benimle güreş yapıp yeneceksin, değil mi? Seninle güreş tutsak beni de yenebilir misin?” der. Koca Çoban çocuksu bir mahcubiyet içinde başını önüne eğerek: “Sizi yedi düvel yenemedi, ben nasıl yenebilirim?” diye cevap verir. Atatürk, Çoban Mehmet’in bu esprili cevabı karşısında çok duygulanır ve aslan yapılı ağır sıklet şampiyonum uzu alnından öper.
Güreşçi Yaşar Erkan ile
1936 yılında modern olimpiyat oyunlarının on birincisi Berlin’de düzenlenmişti. İlk kez genç bir Türk pehlivanı Yaşar Erkan olimpiyat şampiyonu olmuş ve bayrağımızı ilk kez birincilik direğine çektirerek İstiklal marşımızı dinletmişti. Yaşar Erkan’ın bu başarı haberinin yarattığı neşeli gece; Atatürk’ü çok sevindirmişti. Atatürk Dolmabahçe Sarayında iken, Berlin’e gönderdiği telgrafla olimpiyat şampiyonu güreşçimizi kutlamıştı. Atatürk’ün Yaşar Erkan’a gönderdiği telgraf şöyledir: “ Kendin küçüksün ama memleket için çok büyük iş yaptın. Artık ismin Türk spor tarihine geçti. Çok yaşa Yaşar.”
Güreşçi Kurtdereli Mehmet ile
Kurtdereli Mehmet Pehlivan bu başarılarının sırrını öğrenmek için, kendisiyle konuşanlara, baştan başa mücadele ve başarılarla dolu hatıralarını anlatırken, birbirlerini kovalayan büyük zaferlerin en büyük sırrını şöyle izah etmişti: “ Güreşirken bütün Türk milletini arkamda hisseder ve onun şerefini korumak için her şeyi yapardım. Ve sanki bütün Türk Milletinin kuvvetinin arkamdan dayandığını hissederdim.” Demiştir.
Atatürk: “Seni cihanda ün almış bir Türk pehlivanı olarak tanıdım. Parlak muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerinle izah ettiğini de öğrendim: “Ben her güreşte arkamda Türk milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürdüm .” Bu dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü, Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar memnun olduğumu anlar.Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, bu mektubum la beraberdir. Pehlivan, ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim.”
Atatürk’ün Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a yazdığı bu mektup, sadece başarının tebriki için yazılmış değildir. Onun gayesi, Türk sporcusunun, Türk milletinin şerefini temsil etmesini, bu bakımdan bir bayrak gibi azizleşmesini tescil etmek ve bu düsturun spor hayatımızın gönderine bir ölçü olarak çekmektir. Çünkü Atatürk, moralin sporda çok büyük etki yaratacak bir faktör olduğunu gayet iyi biliyordu.
Binici Saim Polatkan ile
1932 Nice Konkurhipikleri'nde ikinci, 1935'te Aachen’de birinci, 1938 Mussolini Kupası Yarışmaları'nda birinci, yine 1938'de Varşova ve Nice'te birincilik kazanmıştır. Atatürk Polatkan’a başarılarından dolayı kendi tavlalarında özel olarak yetişen"Çankaya" isimli atı iki yıllık iaşe bedeliyle armağan etmiştir.
Futbolcu Gündüz Kılıç İle
Büyük Atatürk’ün futbolla ilgili bir anısını en yakın arkadaşlarından Kılıç Ali’nin oğlu olan, devrinin ünlü futbolcusu Gündüz Kılıç Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazısında şöyle dile getirmiş. O sıralarda milli futbol takımımız halk evleri takımı adı altında Rusya’da 5–6 maç yapmıştı. Maçların çoğunda fena sonuçlar alınmıştı. Yaşımın pek genç olmasına rağmen, ben de kadroya alınmıştım. Ülkesinde olup biten her şeyle ilgilenen Atatürk’ün Rusya yenilgileri de gözünden kaçmamıştı. İlk sorusu ‘neden yenildiniz?’ Oldu. Kem küm ederek bir şeyler söylemeye çalıştım. Atatürk pek üstelemeden ikinci sorusunu sordu. ‘Peki, bu yenilgiler seni çok üzdü mü?’ Dedi. Son derece üzüldüğümü anlatmaya çalışırken, bir el hareketiyle beni susturup kendi konuştu;
‘Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek normaldir, bu üzüntü insanın yürek gücünü yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanmalı, kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle, azmiyle çalışmalıdır’ dedi. Sonra futbolun nasıl oynandığını anlatmamı istedi. Hemen kâğıt kalem aldım, oyun sahasını çizerek o zamanki deyimiyle, ‘müdafileri, muavinleri ve muhacimleri’ yerlerine yerleştirip onların görevlerini ve ana kurallarıyla hedeflerini anlattım. Atatürk, ‘yahu desene bizim harp oyunları gibi, sizin iş de strateji bilgisi ve kurmay kafası ister’ diye önemser önemser başını salladı.”
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, vatanımız ve milletimiz için yaptığı büyük işler için şükranla anıyor, manevi huzurunda saygıyla eğiliyorum. Atamızın aziz ruhu şad olsun.
Gamze Yerlikaya
Kaynakça:
Atabeyoğlu,C.(1981).Atatürk ve Spor. Hisarbank Kültür Yayınları,13-160.
Evcin, E. (2014). Atatürk’ün spora ve sporculara bakışı. Tarih Araştırmaları Dergisi, 33(55), 303-378.
0 Yorum