Bolu'ya net bakış - Bolunet.com.tr

Sevgili okurlarım, İsveç'te yaşanan ve tüm dünya Müslümanlarına derin bir acı yaşatan bir olay üzerine sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Stockholm'de, polisin izniyle düzenlenen bir eylemde, bir kişi halka açık bir alanda Kur'an-ı Kerim yaktı.

İsveç, nötr ve özgürlüklerin savunucusu olarak bilinir. Ancak, bu olay, bu imajı ciddi şekilde sarsmıştır. Kur'an-ı Kerim'in yakılması, biz Türkler ve tüm dünya Müslümanları için son derece kırıcı ve kabul edilemez bir eylemdir.

Bu durum, İsveç'in ifade özgürlüğü ile nefret suçu arasındaki ince çizgiyi bulma çabasıyla karşı karşıya kalmış olmasıdır. Evet, ifade özgürlüğü demokrasinin temel taşlarından biridir, ancak bu özgürlük, bir başkasının haklarına veya inançlarına saldırı olarak kullanılamaz. Kur'an'ı yakma eylemi kesinlikle böyle bir saldırıdır ve hiçbir demokratik ülkede hoş karşılanmamalıdır.

İsveç'in NATO üyeliği için girişimlerde bulunması, bu olayın sonuçlarını daha da büyütebilir. Biz Türkler, İsveç'in bu eyleme izin vermesini şiddetle kınadık ve bu tavrı sert bir şekilde eleştirdik.

Bu olay, İsveç'in özgürlüklerin ve hoşgörünün gerçek anlamını sorgulamaya zorlamaktadır. Kur'an'ı yakmak, biz Türkler ve tüm dünya Müslümanları için son derece incitici ve kabul edilemez bir eylemdir. Bu eylemin İsveç'teki Müslüman toplum üzerinde de yıkıcı bir etkisi olmuştur.

Demokratik bir ülkede özgürlük ve hoşgörü anlayışı, böylesine bir eylemi kesinlikle içeremez. İsveç hükümetinin bu konuyu ciddiye alması ve İsveç'teki Müslümanları koruma altına alması gerekmektedir. Özgürlükler, başkalarının hak ve değerlerine saygıyı içermelidir.

SORUŞTURMA AÇILDI

Öyleyse, soruşturma açıldı. Stockholm'deki olaya karşı nefret söylemi olarak görüldü ve hemen harekete geçildi. Bu, demokrasinin işleyişinin bir örneğidir - yanlış bir eylem gerçekleştiğinde, yargı sistemi harekete geçer.

Ancak, bu tür bir soruşturmanın açılmasının tek başına yeterli olmadığını düşünüyorum. Bu, daha derin, yapısal bir sorunu işaret ediyor - hoşgörü ve özgürlüğün çarpıtılmasını engelleyecek yasal düzenlemelerin eksikliğini.

Bu olay, Irak kökenli saldırganın "İslam'ı eleştirme" hedefi güttüğünü ileri sürdüğünü, ancak bu eleştirinin nefret dolu bir eylemle sonuçlandığını gösteriyor. Eleştiri ve tartışma, demokrasinin sağlıklı bir parçasıdır, ancak birinin inançlarına açıkça saldıran bir hareket, eleştiri olarak kabul edilemez.

Bu olayın ardından Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği, İsveç makamları nezdinde gerekli girişimlerde bulundu. Bu, ülkemizin bu tür olaylara karşı tutumunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Biz Türkler, kutsal kitabımıza yapılan bu saldırıyı kabul edemeyiz ve bu eylemi gerçekleştiren kişiye karşı adil bir soruşturma talep ediyoruz.

Buna rağmen, İsveç'in bu eyleme izin vermiş olması endişe vericidir. Bu, İsveç'in hoşgörü ve özgürlük anlayışının gözden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir. Özgürlükler, bir başkasının haklarına veya değerlerine saldırı olarak kullanılamaz. Kur'an-ı Kerim'in yakılmasına izin vermek, İsveç'in nefret suçuyla mücadelede ve hoşgörülü bir toplum oluşturmada daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini göstermektedir.

Sonuç olarak, biz Türkler olarak bu olaydan alınması gereken ders, özgürlüklerin sınırlarının ve nefret suçları ile hoşgörü arasındaki ince çizginin önemidir. İsveç ve diğer demokratik ülkeler, özgürlükleri korurken, aynı zamanda inançlarına saygı gösteren bir toplum oluşturmalıdır. Bu, özgürlüklerin ve hoşgörünün gerçek anlamıdır. Ve hepimiz, bu özgürlüklerin ve hoşgörünün korunması için çaba göstermeliyiz.

Sonuç olarak, biz Türkler olarak bu olaydan alınması gereken ders, özgürlüklerin sınırlarının ve nefret suçları ile hoşgörü arasındaki ince çizginin önemidir. İsveç ve diğer demokratik ülkeler, özgürlükleri korurken, aynı zamanda inançlarına saygı gösteren bir toplum oluşturmalıdır. Bu, özgürlüklerin ve hoşgörünün gerçek anlamıdır.

Aydın Karataş