Asgari Ücretin %50 Artışı: Toplum için Bir Bayram mı, Yoksa Daha Karmaşık Bir Sorun mu?
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın asgari ücretin %50 artışını duyurması ve bunu halkın 'bayram sevinci' olarak tanımlaması, bir dizi karmaşık sorunu gündeme getiriyor. Ekonomik koşullar göz önüne alındığında, asgari ücretin artışı halk için rahatlama yaratırken, enflasyon oranına ve genel yaşam maliyetine kıyasla bu 'zafer' iddiasının ne kadar geçerli olduğu sorgulanabilir. Ayrıca, bu tür hamlelerin uzun vadeli etkileri ve politikaları üzerinde daha fazla düşünme ve tartışma gerektirir.
Recep Tayyip Erdoğan ve Rüzgar Gülü Politikaları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son AK Parti Grup Toplantısı'nda tekrar kendine özgü melodramatik üslubunu ve günden güne değişen politik anlayışını sergiledi. İtiraf etmek gerekirse, zaman zaman konuşmalarını dinlerken Shakespeare'in eserlerindeki trajik kahramanları anımsatıyor; ancak en acı veren kısmı, bu performansın gerçek hayatta sahneleniyor olması.
"Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası anlayışı ile hareket ettik bugünlere geldik" ifadesi, Erdoğan'ın dönüşümüne ve kendi görüşlerini değiştirebileceğini savunmasına bir örnektir. Ancak bu dönüşüm, çoğu kez siyasi bir çıkar için ya da kişisel bir avantajı elde etmek üzerine kurulu. Dürüst olmak gerekirse, bu kafadarlıkla geçmişi ve bugünü birleştiremezsiniz. Bugün sol bir bakış açısıyla konuşup, yarın sağ bir dünya görüşüne sahip olmak, bir kişinin değil bir rüzgar gülünün özelliği olmalıdır.
Erdoğan'ın asgari ücretle ilgili açıklamalarına gelince; aynı kişi "asgari ücreti bin lira yapacağım" derken, aynı zamanda "asgari ücretliye bin lira çok" diyebiliyor. Enflasyonun çok üzerinde bir artıştan bahsetse de, ülkenin genel ekonomik durumu ve yüksek hayat pahalılığı karşısında bu artış neredeyse hiçbir etki yaratmayacaktır. Ayrıca 400 lira olan asgari ücret desteğini 500 lira yapmanın bir başarı olarak sunulması ironik, zira ekonomi bu noktaya gelmişken 100 liralık artışın etkisi pek fazla olmayacaktır.
Erdoğan'ın konuşmasında belirttiği gibi "Türkiye'nin artan refahından, büyüyen ve kalkınan ekonomisinden 85 milyonun tamamının hak ettiği payı almasını temin edeceğiz" ifadesi ne yazık ki aynı zamanda bu ülkenin trajikomik durumunu özetliyor. Kalkınan ve büyüyen ekonomiden bahsetmek, aslında kronik enflasyon, işsizlik ve yoksullukla boğuşan bir ülkenin sorunlarını görmezden gelmektir. Eğer gerçekten Türkiye'nin refahından bahsediliyorsa, bu refahın nerede olduğunu gösteren somut verileri görmek herkesin hakkıdır.
Dünya sahnesindeki liderler arasında ne zaman bir toplantıya, bir konuşmaya bakıyor olsam, belirli bir gerçekçilik, belirli bir düzey ve anlam bekliyorum. Çünkü nihayetinde, bu liderler ülkelerin kaderini belirler, geleceği şekillendirir ve aşağıya, biz 'sıradan' insanlara, onların liderlik vizyonunu ve tutumunu sunarlar.
Ve sonra, zaman zaman gözlerimi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir AK Parti Grup toplantısında konuşmasına çeviriyorum. Kendisini dinlerken, "Hangi tiyatroda olduğumuzu unuttuk mu, yoksa burada yeni bir tür siyasi vaudeville mi izliyoruz?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bakın, bu bir eleştiri değil, bu bir hayret durumu. Ülkeyi yöneten bir lider, açıklamalarının, eylemlerinin ve tutumunun tüm halkı temsil etmesi gerektiğini anlamalı. Ama Erdoğan, kendi sözleriyle, muhalefeti kendi entrikalarına maruz bırakmakla meşgul olurken, onların 'kavga ve gürültü' içinde vakit öldürdüklerini belirtiyor.
Aynı konuşmanın bir sonraki bölümünde ise, rakiplerinin "Birbirine demediklerini bırakmıyor," olduğunu iddia ediyor. Acaba ben yanlış bir yerde miyim? Bizim sandığımız politika arenası değil de bir lise kantini mi? Bir liderin söylemlerinde bu düzeyde bir olgunluğu beklemek hakkımız değil mi?
Yeni dönemin ilk AK Parti Grup toplantısında Erdoğan, 'aşkla, heyecanla' milletine hizmet etmeye devam edeceğini belirtti. Evet, herhangi bir liderin halkına hizmet etme aşkı ve heyecanı olmalıdır; ancak öncelikle ülkeyi birlik ve beraberlik içinde tutan bir lider olmak gerekir. Muhalefeti küçümsemek ve 'koltuk kapmaca' oyunlarına dahil etmek sadece liderlik değil, demokrasinin temel ilkelerine de aykırıdır.
Aslında, belki de en çarpıcı olanı, Erdoğan'ın asgari ücret artışını halkın 'bayram sevinci' olarak görmesidir. Evet, maaşlar arttı, ancak bu artış ülkenin ekonomik gerçekleri ile karşılaştırıldığında bir 'zafer' değil, daha çok bir rahatlama olarak görülmeli. Asgari ücretin artışı enflasyon oranının üzerinde olsa bile, bu artışın hayat pahalılığı karşısında ne kadar etkili olduğunu sorgulamak gerekiyor. Yani, bir 'bayram sevinci' duyurusu yerine, belki de bu konuda daha fazla çalışma ve daha etkin politikalar gerektiğini kabul etmeliyiz.
Aydın Karataş
Benzer Haberler
GAZİ YAMANER'DEN KKTC'NİN 41 YILINA DUYGUSAL BAKIŞ… BoluNet
Hemşehrimiz Burak Cop Halk TV'de İstanbul'daki Barınma Krizini Değerlendirdi!... BoluNet
Kayyum Atamaları Üzerine Halk Ne Düşünüyor? ...BoluNet
10 Kasım'da Bir Ulus Gözyaşlarını Tutabilecek Mi?… BoluNet
Kayyum ve Demokrasi Çelişkisi: Halkın İradesi Tehlikede mi?... BoluNet
Anne ve baba adayları bu kampta bilinçlendirildi ...BoluNdet
CHP'den Kayyum Tepkisi: Esenyurt Meydanında Ne Mesaj Verildi? ...BoluNet
Türker Ateş: Halkın İradesine Yönelik Siyasi Oyunları Görüyoruz …BoluNet