“Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok” Hikâyesinin Bilinmeyen Yüzü ...BoluNet
Faruk Nafiz Çamlıbel, eşi Azize Hanım'ın ağır hastalığına karşı büyük bir acı yaşadı. Sevdiği eşinin hayatını kaybetmesi, şairin ruhunda derin yaralar açtı ve bulaştı “Arttık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok” dizeleriyle dillendirdi. Bu hüzünlü güfteyi Alâeddin Yavaşça'nın Hicaz makamında besteleyip ölümsüz bir esere dönüştürmesiyle, Çamlıbel'in bu acılı anısı muhteşem bir miras olarak halkın hafızasına kazındı. Şiirle dolu bir hayat son sayfalarında yer alan buaklı hikaye, şairin ve bestekârın dostluğu vefa örneği olarak yürekten yüreklerde yankılanıyor.
Faruk Nafiz Çamlıbel Neden Bu Şarkıyı Yazdı? Gizemli Bir Aşkın Şiiri
“Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok”: Faruk Nafiz Çamlıbel'in Büyük Aşkının Acı Vedası
Türk edebiyatının muhteşem ismi Faruk Nafiz Çamlıbel, en büyük acılarından birini yaşadığı anlarda, tarifesiz bir hüzünle yazdığı dizeleri bestekâr dostu Alâeddin Yavaşça'ya teslim etti. Çamlıbel, bir şiiriyle eşinin acısına seslendiğinde, Alâeddin Yavaşça da dostuna vardı vefa ile bu hüzünlü dizeleri ölümsüz bir nağmeye dönüştü. İşte Türk şiir ve müzikleri en acı dolu buluşmalarından birinin hikayesi...
Şair, Aşık ve Acılı Bir Koca: Faruk Nafiz Çamlıbel
Faruk Nafiz Çamlıbel, Türk şiirinde Anadolu insanının duygu değişimi, aşkına ve acısına tercüman olmuş, halkın kalbine derin izler bırakan bir şair olarak tanındı. 1908 yılında İstanbul'da doğan şair, edebiyata olan tutkusunu ve romantik bakış açısını tüm eserlerine yansıttı. Ancak Çamlıbel'in duygulu ve romantik yapısının ardındaki eşine olan büyük aşkın gizliydi. Onun bu yüce sevgisi, iki çocuğunun annesi Azize Hanım'a bağlı olduğu derin bağlılıkta hayat bulmuştu. Ancak Azize Hanım'ın yakalandığı amamansız hastalık, yaşamın derinden sarsacak bir acıyı beraberinde getirdi.
Bir Dost, Bir Hekim ve Yürek Parçalayan Teşhis: Alâeddin Yavaşça'nın Anlatımıyla
Eşinin hastalığını fark etmeyen Çamlıbel, kolay ve güvenilir kadın doğum doktoru Alâeddin Yavaşça'dan yardım istedi. Azize Hanım'ın bilgilerini Yavaşça'nın kapısını çalan şair, o zamanlar oldukça meşhur olan bir genel cerrahtan Azize Hanım'ın durumuyla ilgili bir teşhis planlamayı umuyordu. Ancak Yavaşça'nın ifadeleriyle “çıt çıkarmadan giden o büyük şair” kısa sürede yıkıma sürüklenecekti. Yavaşça'nın yardımıyla ünlü cerrahın muayenesine yönlendirilen Azize Hanım'a konan teşhis ise hekimin kullanabileceğini bile alt üst etti: Kanser, koltuk tablasına kadar kayıtlı, ameliyatta artık bir seçenek ortaya çıkmamıştı. Hekim olarak mümkün olan tek şey, Azize Hanım'ın son günlerini geçirmesini sağlamak, ömrünü uzatmak son demlerinde ona testelli sunabilmekti.
“Nasıl Söylerim?”
Yavaşça, dostunun ağlamasını boğazında düğümleyecek olan bu acı haberi nasıl büyüdüğünü bilemeden, Faruk Nafiz'i muayenehanesinin halkını uzun bir yürüyüşe davet etti. Kelimelerin seçebileceği, tüm çabasıyla durumu açısından, Çamlıbel'in sessizliği her şeyi anlatıyordu. Hiçbir şey söylemeden, yerden bakarak ayrıldım. Artık bu acı yükü tek başına devam etmek zorundaydı. Kelimesinde sevdanın ateşini yaktığı, yürek parçalayan dizelerine ilham veren eşi Azize Hanım, kısa bir süre sonra hayatını kaybetti. Faruk Nafiz'in o derin hüznü, dost Yavaşça'nın tanıklığında gün yüzüne çıkacaktı.
Acının Dizeye Döküldüğü An: “Bunu Yazdım, Bestelersen Sevinirim”
Azize Hanım'ın vefatının ardından Çamlıbel, haftalarca süren yalnızlığında tamamen cildindeki parçalanma kalemiyle dindirmeye çalışmıyor. Günler sonra Alâeddin Yavaşça'nın yanına geldiğinde, her zamanki heybetli tutukluluğun yeri çökmüş omuzlar, yorgun gözleri vardı. Cebinden bitecek Yavaşça'ya uzatılan katlanmış bir kağıtta, onu her gün herkes içini sızdıracak, hüzünle yankılanacak ya da sözler yazılmıştı. Faruk Nafiz, Azize Hanım'a olan büyük aşkını ve onun gidişiyle yüreğinde geride kalanları şöyle dile getiriyordu:
“Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok.
Bir yer ki sevenle, sevilenlerden eser yok.
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok.
Bir yer ki sevenle sevilenlerden eser yok.”
Bu dizeleri okuyan Yavaşça, derin bir dostluk, saygı vefa duygusuyla bu güfteyi bestelemeye karar verdi. Hicaz makamında bestelediği bu şarkı, o gün sonra hem Faruk Nafiz Çamlıbel'in Azize Hanım'a olan sevgisinin hem de Alâeddin Yavaşça'nın dostuna saygının bir nişanesi olarak dillerde ve gönüllerde yerini aldı.
Türk Edebiyatı ve Musikisinin Ölümsüz Bir Hatırası: “Artık Bu Solan Bahçede”
Bugün “Artık Bu Solan Bahçede” olarak bilinen bu eser, Türk müziğinin en dokunaklı eserlerinden biri olarak Türk şekilli gönlünde yaşamaya devam ediyor. Faruk Nafiz Çamlıbel'in içinde sönmeyen aşk ateşi ve Alâeddin Yavaşça'nın dostuna ettiği derin saygıyı harmanlayan bu eser, Türk şiiri ve müziği zamanında kazandırılan ölümsüz bir miras olarak dinleyenlerin kalplerinde yanıyordu.
Bu hüzünlü hikâye, Türk edebiyatının usta kalemi Faruk Nafiz Çamlıbel'in sadece bir şair değil, aynı zamanda vefakâr bir eş, sadık bir dost ve ince ruhlu bir adam olduğunu da bugün hatırlatıyor. Onun hatırasını ve acı dolu ama bir o kadar da asil durmasını yaşatmak adına, bu ölümsüz eserin yansıdığı her an, Faruk Nafiz Çamlıbel'e saygıyla anmaya devam ediyor.
BoluNet – Hayatın İçinden Gerçek Hikâyeler, Onlarla Paylaşmaya Devam Edeceğiz!
Benzer Haberler
16 Kasım Gecesi Gökyüzünde Neler Olacak? Dolunay Maddi ve Manevi Hayatınıza Nasıl Dokunacak?... BoluNet
7 Asırlık gelenek, bu hafta yağmur altında gerçekleşti ...BoluNet
“Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok” Hikâyesinin Bilinmeyen Yüzü ...BoluNet
Aşk ve Kariyeriniz Bu Dönemde Nasıl Şekillenecek? Cevaplar Burada...BoluNet
Hayırlı Cumalar Mesajımızı Paylaşıyoruz... BoluNet
Adaletin Peşinde Olmak İmanın Gereği!...BoluNet
Güneş Tutulmasıyla Karmik Hesaplar Kapanıyor! …BoluNet
Camilerimizin Manevi İmarı İçin Neler Yapmalıyız? ...BoluNet